Yazı Detaylı Bilgi

Yayın Adı: Dünya Gazetesi

Yayın Tarihi: 15.03.2018

30 yıla yakın iş hayatında profesyonel yöneticilikten sonra Aret Vartanyan ile birlikte Yaşam Atölyesi’ni kuran Zuhal Gürçimen tüm bu deneyimlerinden derleyip gerçek olaylardan esinlenerek yazdığı Destek Yayınları’ndan çıkan Başıma Bir İş Geldi kitabı ile profesyonellere ışık tutmayı hedefliyor.

         

Başıma Bir İş Geldi’de iş hayatında her kademedeki çalışanların yaşadığı veya yaşayabileceği olayları hikâye tadıyla sunmayı, onlara çözüm önerileri getirmeyi amaçlıyorsunuz… Başımıza gelen “iş”lerin hayalimizdeki yaşamı bize getirebileceğini söylüyorsunuz…

Evet… Ancak ben, sadece bir iş ortamında, masa başında geçen didaktik bir konuşmayı hikâye kahramanlarımın ağzından yerleştirmedim. Bir insanın eşiyle, partneriyle yaşadığı sorunlardan tutun da ailesiyle geçmişte karşılaştığı bir olayın o günkü iş hayatına yansımasını da anlattım bu kitapta. Kahramanlar oralardan taşıyor hikâyelerini.

Yalnız iş dünyasındakiler değil, çevremizdeki insanlar da kahramanlarınız arasında…

Aynen. Kurumsal hayatta hiç çalışmamış biri, devlet kademelerinde bulunmuş bir bürokrat, bir öğretmen, beyaz yakalı dünyası tabir ettiğimiz o plaza dünyasının içinde yaşamamış biri… Belki çocuğu, belki yeğeni ya da kuzeni, çevresindeki insanların mutlaka ona değen tarafl arı var… O da bu kahramanların arasında birinin amcası, teyzesi, kardeşi olarak. Çünkü, hayat toplam bir paket; iş hayatı ve özel hayat diye ayırmak pek de mümkün değil. Yani Cuma akşamları firar ettiğimiz, Pazartesi günleri de teslim olduğumuz bir mekanizma gibi olduğunda iş hayatı çekilmez, işkence olur.

Yani insan hallerini resmetmek istiyorsunuz…

Benim temel gayem o. İnsan halleri üzerinden ince ince resmetmek iş hayatında yaşananları. Aslında çok daha kolay olabilirdi direkt çözüm formülleri vermek; madde madde sıralamak. Bunlar, yazım aşamasında da işimi çok kolaylaştırabilirdi; ama ben, iş hayatında farkındalığı nasıl yaşayacağız, mobbinge nasıl maruz kalmayacağız, maruz kaldığımızda neler yapabiliriz, çalıştığımız ortamda taciz, suiistimal, istismar gibi konular varsa ve biz bu konuların göbeğindeysek neler olabilir, ne önlemler geliştirebiliriz hepsini o hikâyenin içinde, kahramanların ağzından vermeyi tercih ettim.

Bazen görüşme yapılan bir psikolog, bazen not alınan defter, bazen dinlenilen bir seminer… O aralara sıkıştırarak vermek istediğim mesajları anlatmaya uğraştım. Çünkü benim için iş hayatında bu önerileri vermek çok önemli… 30 yıllık bir iş yaşamından bahsediyorum. Edindiğim deneyimleri paylaşmak istiyorum. Ancak, bir o kadar çok önemsediğim şey; ben, edebiyat işçisi olmaya aday biriyim. Çok uzun yıllardır yazıyorum ve bundan sonra gelecek olan kitaplarımı roman olarak kurguluyorum; ikinciye başladım bile.

Bu ilk kitabınız, daha önce yazı deneyiminiz oldu mu?

Evet, ilk kitabım. Daha önce köşe yazdım, dergilerde yazılarım yayınlandı, yaratıcı yazarlık çalışmalarında bulundum. Temel gayem, o insan hallerini müzikli sözlerle anlatabilmek. O yüzden de devamında gelecek kitaplar uzun uzun romanlar. Ancak bu kitap, iş hayatımın diyeti gibi. Aldığımı vermek, bildiğimi paylaşmak için yazdım ben bunu. Bundan sonra da arada mutlaka olacaktır bu tür kitaplar, ama benim gittiğim yol edebiyat yolu, ben onu çok önemsiyorum.

O yüzden de bu kitapta edebiyat tadı vermeye çalıştınız?

Bunu çok önemsiyorum. Edebiyat işçisi adayı olmak dahi beni tatmin eden ve mutlu kılan bir şey bu aşamada. Bundan sonra hayat amacı denilen şey, hiçbir zaman bırakmayacağınız bir meslekse eğer, ben son nefesimi verene kadar yazmak istiyorum.

Kitabınızda “etrafımızdan geçip giden kalabalığın arasında yaşadıklarımız, gözlerimizi yumup hayal ettiklerinizle tezat olduğunda nedenini düşünüyor muyuz?” diye soruyorsunuz… Siz, tezat olduğunu hissettiğiniz anlar, hatta kırılmalar yaşadınız mı?

Ben, çok sert üç kırılma yaşadım. İlkini fark ettiğimde 26-27 yaşlarındaydım. Büyük bir fay hattı kırılmıştı bende. Ne yapıyorum, nereye gidiyorum? sorularını soruyordum. Başarılı olmak için saatlerce çalışıyordum, yeri geliyor iki gece eve gitmeden sabahlıyor bana gösterilen hedefe doğru koşuyordum. Ancak, kendimi bir yerde unutmaya başladım kırılmasıydı bu ve danışmanlık yardımı alacaktım.

Sonra kendime yeni rota çizdim. İlk önemli kademe yöneticiliğimi almıştım. Ondan 5 yıl sonra da o yaptığım işte, finans, muhasebe, bilgi sistemleri işinde yapacaklarımı tamamladığımı düşündüm. Dedim ki “ben, artık yeni bir kanala doğru yol almalıyım.” O da insan kaynakları oldu. Bu, ikinci kırılmaydı. Bütün çevremi, iş ortamımı çok şaşırtan bir karardı. Birçok insanın çok başarılı gördüğü bir pozisyonu bir gün içinde terk ederek büyük bir ekibi bırakıp aynı şirketin içinde henüz yeni kurulmakta olan bir departmanın sorumluluğunu aldım ve tek başıma çalışmaya başladım. İnsanlar bunalıma girdiğimi düşündü, bense nefes almaya başladığımı…

Ondan yaklaşık 7-8 yıl sonra da üçüncü kırılma gerçekleşti. Ben, bu yaptıklarımı artık kendi eğitim şirketimde daha geniş kitlelere ulaşarak gerçekleştirmek istiyorum demeye başladığım noktadan sonra da Yaşam Atölyesi fikriyle buluştuk Aret’le… Aynı gün istifa ettik…

Ve bu, son kırılmaydı…

Hayatımın en önemli kırılması, en değerli sonucu. Uzun yıllardır çok yapmak, çok içine girmek istediğim yazı dünyasının hep köşesinden bir parçasını tutuyorken artık hayatımın merkezine oturtmuş oldum. İşle veya herhangi bir konuyla ilgili yazmaya devam etmek, kırılmış son fay hattı benim için…

https://www.dunya.com/dunya-kitap/edebiyat-iscisi-olmaya-adayim-haberi-415523